Amâ ve lâl
“bende mecnûn’dan füzûn âşıklık istidadı var /
âşık-ı sâdık benim mecnûn’un ancak adı var” fuzûlî
sus
ki lâfügüzâf her dem
-men lâlim zâhir
ne diyem ki ulaşa sana
neyleyem ki zarına deye közüm
heyhat: ağzım çorak
haydi duy -yüreğimde bir çığlık
çığlığa çırpan kanat
ki kabuksuz yarası / kanaması hiç durmaz
gör
dili dikenli örgü / ötesi esrarlı duvar
dalı yok / dudağı yok: baştan ayağa hârâbat
şark çıbanlı yanağı ‘kader’den kalma ağıt
kızma amma âmâ hâline: mil çekilmiş bir çift göz -kör tâlih tarihi gayr
(görmüş okumuşsundur hani
ebrûdan hat’tan değil: hatâdan ebrûlî hayâlî
-hayâl dediğin de kuş:
bilirsin şu ömrü köz
yüzyılların acısı aklında lâdes
kemiği ki hep batar ‘unutma’ ‘unutma’ diye
-diyelim ki unuttu:
n’ola âmâya lâla
sen yorma buna kafa öksüz yetim: garîp kuş
neyine senin uçmak
hem nere / hangi yöne
derdin neyi uyuttu / derdin kimi avuttu
-diyelim ki unuttu:
n’ola âmâya lâla
eylemese akl “sâhi”
yanan kim ki mecnûna
destan mı ol yanık rûh
hikâye mi ölgün ten
güle sor demem -sorma
dikene ayıp olur
duymuş söylemişsindir hani
ebrûdan hat’tan değil: “hayat”tan hayâlî hâli)
ey şâir sus işte gayr
âmâ sen lâl sensin zâhir
öp közünden “ışk”ının
ömrün zâten zemherir
Tan Doğan
(Şirince'den Not: Bu şiir “Şirince Damar” Şiir, Öykü ve Deneme Yarışması'nda 2. olmuştur.)