Anafor

Şamdanlardan eriyor titrek ışıklı mum,
Belki de derin vadilerin içinden sızan tatlı bir pınardan,
Geçmiş vuruyor yüzlerine...
Durmadan birbirini arayan iki gönül meleğinden sesler geliyor kalplerine.
Tekrar yaşanan çocuklukları gibi
Mistik hali bakışlarda anlaşılmayan bir mırıldanma başlardı
Zağros’ların intihar çiçeğinde
Ve
Zeytin sarmalı uzun yollu patikalardan düştü yollara...
İçinde sevginin geçmiş hasreti
Damık hüzünlü sevdalardan uzanırdı elleri
Dilsiz mahcuplar anlatılmayan duygularda
Anlaşılmayan şarkılar gibi...
Ve yaklaştıkça bitmeyen seraplar gibiydi o hazin gerçekliği.
Turnalardan selam söylerdi O'na.
Ve sözcükleri usulca düşerdi bir şarkının nakaratına.
"telli turnam selam söyle
sevgilimin diyarına..
üzülmesin ağlamasın.
belki gelirim yanına"
Belki de dostuydu o her ölümün eşiğinden çeviren
Ya da mitolojik destanlarda ölümsüz bir olgu
Uzun uzun yollardan geliyor ve her zaman orda kal diyordu
Bir bir eksildi sandı gökyüzündeki yıldızları
Birden bir soru zonkladı kafasında...
Neyde aradığı sordu kendine;
hangi vadilerin derinliklerinden sızıyordu içime
Vurgun dalgıçların yalnızlığında kuytulanmıştı
Kaşını kıpırdatsa sahiden düşer miydi içine?
Demek ki; sadece ışığın yokluğuymuş karanlık
Geçmişin yüzüne vurduğu tüm anlarda
Bir çocukluğu vardı ki
İçinde aydınlığa açılan gizi
Birde o acı kadar zapt edilmez sevgisi....
Düşünebileceği tek şey kalmıştı oysa
Ne olursa olsun geliyorum dedi ve gitti
Önceleri hep gözlerinin izini taşıdı gözleri
İçinde hasretini duyduğu duygu'nun tinsel sessizliği
Sonra şöyle dedi ona
"Yağmurun gözlerinde olduğunu hissettim
Gece karanlığı saçlarındayken ellerim
Yüreğinin kuytu köşesinden çıktım yollara
En yalın ve çulsuz sevdamı getirdim sana
Güzel duygu Açelyam
Elimi tut yüreğinin sıcaklığında kalsın ellerim...
Sadık Bağadur