Martı Yüzü

Sıralanmış saksılar vardı
Limana bakan penceremizin önünde
Ve çiçekler arkasında, ekmek kırıntıları serpen
Martı yüzlü bir anne.
Terasta toplanan kadınlar, limandaki beyaz geminin
Işıkları yanınca, dedikodusunu yapmayı unuturlardı
Tam o saatlerde sokaktan geçen yazlık sinemadaki biletçi kızın.
Annesinin dizlerinin dibinden hiç ayrılmayan
Uslu bir çocuk gibidir limandaki deniz
Ama sokağa çıkıp dalga olmak geçer yüreğinden.
Deniz kıyısında bir martıyla konuşurken görüyormuş
Dostlarım beni sürekli,
Bir kaptanım çünkü, kağıt gemilerden emekli.
İki çocuk rahatlıkla oturduğumuz kapının eşiğine
Kendi başıma zor sığıyorum bugün
Büyüdükçe insan yalnız mı kalıyor ne?
Sokaklarda kardeşleriyle hep bir örnek giydirilen sen,
Nasıl sevmezsin eşitliği?
Yürürken düşen çoraplarını aynı hizaya getirmek için
Annen değil miydi önünde diz çöken?
Gülemedim ki hiç hasta yatağının başında
Haberi bu yüzden yoktur annemin sol yanağımdaki gamzeden
Komidinin üstündeki ilaçların sayısı arttıkça
Kutularından yaptığım gökdelenin uzamasına sevinirdim
Ve bilemezdim ki annemin yaşantısındaki renkliliğin
Yalnızca raflara dizili kavanozların içindeki reçeller olduğunu.
Bilerek mi yanına almadın giderken
Başının yastıkta bıraktığı çukuru?
Güveniyordum oysa ben sevgimize
Vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki saatin doğruluğu kadar.
Beni senin gibi bir de annem terketmişti,
Ki göbeğimde durur, onun yokluğundan bana kalan çukur...

Sunay Akın